1970 yılının sıcak bir yaz sabahında, Suudi Arabistan'ın tarihi kentlerinden birinde, Raşed El-Maced dünyaya geldi. Henüz çocuk yaşlarda müziğe olan ilgisi, ailesinin dinlediği geleneksel Arap melodileriyle filizlendi. Bu melodiler, onu yavaş yavaş bir müzisyen olma yoluna yönlendirdi; ancak onu farklı kılan şey sadece yeteneği değil, aynı zamanda müzikteki yenilik arayışıydı. Genç yaşta kendi şarkılarını yazmaya başladı ve bu sırada kendisini buldu ruhunun derinliklerinde gizli olan sesleri keşfetti.
Ergenliğine adım attığında ise müziği hayatının merkezine aldı. 15 yaşında yerel bir etkinlikte sahne alarak kalabalığın önüne çıktı. O an... Kalabalığın alkışları arasında kaybolmuştu; ancak bu başarı ona sadece coşku getirmedi. Müziğin karmaşık dünyasında ilerlemek için çok çalışması gerektiğini biliyordu. Buna rağmen, genç yaşta elde ettiği bu çıkışın etkisi oldukça büyüktü ve daha büyük hayaller peşinde koşmaya itiyordu.
Sahne deneyimi kazandıkça, müzik kariyerini şekillendirmeye başladı. Yerel radyo istasyonlarına şarkılar göndermeye ve ilk demolarını kaydetmeye koyuldu. 20'li yaşlarının başında prodüktörlük yapmaya da başlamıştı ki bu süreç onun için ayrı bir dönüm noktasıydı; çünkü sanatçıların sesini duyurmasına yardımcı olmak ona ayrıca tatmin veriyordu.
Bir gün, genç bir sanatçıyı stüdyosunda ağırladı... Bu genç adam biraz heyecanlıydı ama Raşed'in sakinliği onu rahatlattı o an belki de yıllar sonra hatırlanacak anlardan biri olacaktı. Şarkıyı birlikte kaydettikten sonra Raşed’in yeteneğinin parlamasına vesile olacak o önemli düet ortaya çıktı! İronik olarak, yıllar geçtikçe ürettiği eserler arasında belki de en unutulmaz olanlardan biri olacaktı.
Kariyerinin başlarında popüler olmaya başladığında eleştirmenlerden olumlu yorumlar aldı; ancak her başarı beraberinde zorlukları da getiriyordu. Müzik tarzındaki yenilikleri nedeniyle bazı geleneksel çevreler tarafından eleştirildi onları memnun etmekte zorlanmış olabilir mi? Kim bilir… Belki de en büyük risklerinden biri bu anlayışla yüzleşmekti!
90'lı yılların ortalarına gelindiğinde Raşed El-Maced uluslararası alanda tanınan bir isim haline gelmişti. Yıllar süren çabalarının meyvelerini topluyordu: Çok sayıda ödül kazandı ve konserleri tüm dünyada yankılanmaya başladı! Ancak ona göre başarı kavramının ötesindeydi; insanlara duygularını aktarmak adına kullandığı melodi ile içten hislerini paylaşmanın verdiği tatmin tartışılmazdı.
Artık sadece Suudi Arabistan'da değil; Orta Doğu'nun dört bir yanında dinleyicileri vardı! Her konseri yeni hayranlar edinmesini sağladı izleyicilerin gözlerinde gördüğü hayranlık dolu bakışlar onun motivasyonunu artırıyordu! Ancak bazen yoğun iş temposu içinde kendisini kaybettiğini hissetmesi kaçınılmazdı...
Zamanla dünya çapındaki festivallere katılmaya başladığında ise karşısına çıkan fırsatlar asla azalmadı; ama ne kadar çalışırsa çalışsın zaman zaman yalnızlık hissi kaplıyordu içini! Basın toplantılarında sıkça "Yalnızlık bazen benim en iyi arkadaşım" dediğinde insanların yüzünde beliren şaşkınlığı görmek ilginçti... Bunu kim bilir belki de yalnızca kendi iç savaşlarıyla barışmanın yolu olarak görüyordu?
2000'lerin başlarına doğru geldiğinde ise kariyerinde başka bir yön değişikliği yaşadı: Çeşitli sosyal projelerde yer aldı ve toplum hizmetlerine katkıda bulunma arzusu içinde aktif oldu! Bu adımlar birçok gencin hayatına dokunduğuna inandı onlara ilham vermek amacıyla geçmişinden gelen hikayelerini paylaşıyor olması dikkat çekiciydi!
Bazen Zaman Durur
Tüm bunların yanı sıra elbette hayat devam ediyordu… Özel yaşamında da mutlu anlar yakalamayı başardı ama medyanın sürekli dikkatinin altında olmak birçok ilişkisini zedeledi... Bunun sonuçlarını düşündüğünde ise "Belki de zaman tünelinden geçip gitmek gibi," diyerek esprili yaklaşımlarla durumu hafifletmeye çalıştı!
Bazıları onun kariyer seçimlerini sorgularken aslında kendi sınırlarını zorlayarak yeni kapılar açtığını fark etmemiş gibiydi! Kendi içinde dönen tartışmalarının yanı sıra dışarıdaki yorumları yine sessizce dinlemeyi tercih edebiliyordu..."Ne kadar çok sevgi görsem o kadar yalnız hissediyorum," demesi ironiktir ki aslında sahne ışıkları altında parlayan ruhunun karmaşıklığını gözler önüne seriyor gibiydi.Cemaatle birlikte büyüyen toplumsal değişim karşısındaki tavrı da oldukça ilginçtir:"Hepimiz birbirimizi anlamak zorundayız!"Daha güçlü bağların kurulumunda önemli rol oynadığından kimse şüphe duymuyordur...Peki ya gelecekte neler olacak? Neler getirecek bu entelektüel derinlik? Onun mirası üzerine düşünecek olan sonraki kuşağın yaratıcı gençlerinin bakışı acaba nasıl şekillenecek?